Küresel Ekonomide Yavaşlama Sinyalleri: IMF ve Dünya Bankası Raporları
2025 yılına girerken dünya ekonomisi, pandeminin izlerini henüz tam olarak silmeden, yüksek enflasyon, faiz artışları, jeopolitik gerilimler ve iklim değişikliği gibi çok yönlü krizlerin etkisi altında kalmaya devam ediyor. Bu gelişmelere paralel olarak, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası, yayımladıkları son raporlarda küresel ekonomide yavaşlama sinyallerinin belirginleştiğine dikkat çekiyor. 2025 baharı itibarıyla bu uyarılar, özellikle gelişmekte olan ülkeleri yakından ilgilendiriyor.
IMF 2025 Küresel Görünüm Raporu: Büyüme Tahminleri Aşağı Yönlü
IMF, 2025 yılı Dünya Ekonomik Görünüm Raporunda küresel büyüme tahminini %2,9 seviyesine çekti. Bu oran, son 10 yılın ortalamasının oldukça altında. Özellikle gelişmiş ekonomilerde büyümenin yavaşlayacağı, gelişmekte olan ülkelerde ise kırılganlıkların artacağı ifade ediliyor.
IMF’nin Başlıca Bulguları:
- ABD ekonomisi için büyüme tahmini: %1,5
- Avrupa Bölgesi için büyüme tahmini: %0,8
- Çin ekonomisi için tahmin: %4,5
- Gelişmekte olan ülkeler ortalaması: %3,1
- Küresel ticaret hacminde daralma beklentisi
Enflasyonla mücadele için sürdürülen sıkı para politikalarının, iç talebi baskıladığı ve büyüme potansiyelini sınırladığı açıkça belirtiliyor. Özellikle yüksek borçluluk seviyesine sahip ekonomiler için bu durum ciddi risk oluşturuyor.
Dünya Bankası 2025 İlkbahar Ekonomik Görünüm Raporu
Dünya Bankası da 2025 Bahar raporunda, dünya genelinde kredi daralması, üretim düşüşü ve yatırım ertelemesi gibi belirtiler üzerinden küresel ekonomide yavaşlama vurgusu yaptı. Raporun odak noktalarından biri, gelişmekte olan ekonomilerde dış kaynak bulma zorlukları ve borç sürdürülebilirliği sorunları oldu.
Raporun Öne Çıkan Başlıkları:
- Afrika ülkelerinde büyüme %2,1’in altına düşebilir
- Latin Amerika’da enflasyonist baskılar devam ediyor
- Asya-Pasifik’te iç tüketime dayalı toparlanma zayıf kalıyor
- Yüksek enerji ve gıda fiyatları, yoksul ülkelerde sosyal baskıları artırıyor
Dünya Bankası, aynı zamanda iklim krizinin üretkenlik üzerindeki etkilerine dikkat çekerek, özellikle kuraklık ve sel felaketlerinin tarım ekonomilerini vurabileceği uyarısında bulunuyor.
Küresel Risk Faktörleri ve 2025 Bahar Etkileri
2025 itibarıyla küresel ekonomideki yavaşlamanın başlıca nedenleri şu şekilde sıralanabilir:
- Yüksek Faiz Ortamı: ABD, AB ve İngiltere gibi merkez bankaları faizleri yüksek seviyelerde tutarak tüketim ve yatırımı sınırlıyor.
- Jeopolitik Gerilimler: Ukrayna-Rusya krizi, Orta Doğu’daki istikrarsızlık, Çin-Tayvan gerginliği dünya ticaretini ve enerji arzını olumsuz etkiliyor.
- Ticaret Savaşları: Özellikle ABD ve Çin arasındaki teknoloji ve gümrük savaşları yeniden kızıştı.
- İklim Krizi: Kuraklık, tarım üretimini düşürüyor. Enerjiye olan talep, maliyetleri artırıyor.
- Borç Krizi Riski: Gelişmekte olan ülkelerin dış borç ödemeleri arttıkça temerrüt riski büyüyor.
Türkiye ve Gelişmekte Olan Ülkeler Açısından Yorum
Türkiye gibi dışa bağımlılığı yüksek ve yüksek cari açık veren ülkeler için küresel yavaşlama çifte baskı yaratıyor:
- İhracat daralıyor, çünkü ana pazarlar olan Avrupa ve Orta Doğu’da talep zayıflıyor.
- Döviz girişi azalıyor, yatırımcılar daha güvenli limanlara yöneliyor.
- Finansman maliyetleri yükseliyor, borçlanma zorlaşıyor.
- Altın ve enerji gibi ithal ürünlerde fiyat artışları, iç enflasyonu körüklüyor.
Bu nedenlerle Türkiye gibi ekonomiler, önümüzdeki dönemde üretim odaklı reformlar, iç tasarrufların artırılması ve verimliliği artıran yatırımlar üzerinden pozisyon almak zorunda kalacak.
Küresel Ekonomi Yavaşlıyor, Dengeler Yeniden Kuruluyor
IMF ve Dünya Bankası’nın 2025 raporları, dünya ekonomisinin ciddi bir “düşük büyüme ve yüksek risk” döngüsüne girdiğini açıkça ortaya koyuyor. Bu süreçte ülkelerin dayanıklılığı, ekonomik çeşitliliği, kaynak kullanımı ve sosyal politikalarının gücü belirleyici olacak.
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için bu tablo, hem zorlukları hem de fırsatları beraberinde getiriyor. Zorlukları aşmak, ancak uzun vadeli stratejik planlama, dijitalleşme, yeşil dönüşüm ve dış politika dengeleriyle mümkün olabilir.